DURSUN GÜRLEK - NUREDDİN TOPÇU VE MİLLİ EĞİTİM DAVAMIZ - 03 Aralık 2023 Pazar

DURSUN GÜRLEK - NUREDDİN TOPÇU VE MİLLİ EĞİTİM DAVAMIZ - 03 Aralık 2023 Pazar

DURSUN GÜRLEK - NUREDDİN TOPÇU VE MİLLİ EĞİTİM DAVAMIZ - 03 Aralık 2023 Pazar


Kaleme aldığı değerli eserlerle ilim ve kültür dünyamızın önemli isimlerinden biri olduğunu ispat eden merhum Nureddin Topçu aynı zamanda mesleğinin gereklerini hakkıyla yerine getiren değerli bir muallimdi. Onu en önemli meselimiz olan Milli Eğitim konusunda da fikir beyan eden, ilgi çekici açıklamalarda bulunan, maarifimizin hâl-i pürmelaline neşter vuran önemli bir kalem erbabı olarak da biliyoruz. Nureddin Topçu’nun eğitim ve öğretimle ama bilhassa eğitimle ilgili yazıları öyle basit kalem denemeleri değildir, bilakis bunların hepsi üzerinde durulması, değerlendirilmesi gereken önemli hususlardır.

Merhumun Milli Eğitimle ilgili olup da mutlaka kâle alınması icap eden yazılarından bazıları bugünlerde yayın hayatına atılan bir kitapta yer alıyor. Diğer bir ifadeyle söyleyecek olursak, “Hareketin Sakladığı Sır -Kitaplara Girmemiş Yazılar -Nureddin Topçu” adıyla Dergâh Yayınları’nın neşrettiği eserde Milli Eğitim camiasını yakından ilgilendiren bir hayli yazı bulunuyor. Başta Milli Eğitim bakanımız olmak üzere, diğer bütün yetkili birimlerin bu makaleleri büyük bir ciddiyetle okuyup istifade etmeleri gerekir diye düşünüyorum. Bu değerli ilim adamımızın “Türkiye’nin Maarif Davası” adıyla ayrıca müstakil bir eser kaleme aldığını da okuyucularıma hatırlatıyorum. Ezel Erverdi ve İsmail Kara beylerin birlikte hazırladığı bu kitapta, Milli Eğitim dışında daha birçok ufuk açıcı düşüncelere yer veriliyor. Kitaplarına girmeyen yazılarından oluşan bu kitapta, merhumun bizzat telif ettiği eserler zincirine vefatından sonra bir eser daha ilave edilmiş oluyor. Bir zamanlar başta Hareket dergisi olmak üzere, çeşitli yayın organlarında neşredilen bu yazılar da böylece nisyan perdesinin altında kalmaktan kurtarılmış oluyor. Kitapta Hareketin Sakladığı Sır, Türk Maarifi Üzerine, Zor Zamanların Yazıları, Kitap Tahlilleri ve Takrizler başlıklarıyla dört bölüm bulunuyor.

“Zor Zamanların Yazıları” başlığı altında Mehmet Âkif, Hz. Ömer, Hallac-ı Mansur, Alpaslan, Hacı Bayram-ı Veli, Hüseyin Avni Ulaş gibi büyük zatlar hakkında kaleme alınmış yazılar ilgiyle okunuyor. “Kitap Tahlilleri ve Takrizler” başlığı altındaki yazıları ayrıca büyük ilgi çekiyor. Mesela, Nureddin Topçu’nun düzgün bir bilirkişi olarak, Risale-i Nurlar ve Lahika Mektupları ile Said Nursi’nin Tarihçe-i Hayat kitabı hakkında müspet rapor verdiğini ben de ilk defa bu yazılardan öğrenmiş oldum.


Yine Milli Eğitim konusuna dönecek olursak, “Türk Maarifi Üzerine” başlığını taşıyan bu bölümde Türkiye’nin en önemli meselesi olması gereken tahsil ve terbiye mevzuunun bütün can alıcı noktalarına temas ediliyor. Müsaadenizle birkaç örnek vereyim.

Nureddin Topçu, “Eğitime Dair” düşüncelerini beyan ederken konuya ilköğretimden başlıyor ve şöyle diyor: “Bütün öğretim kurumlarında, başarısızlık bulunduğu hemen herkesçe kabul edilen bir realitedir. Ancak bunun sebepleri çok ve çeşitlidir. Bu öğretim devrelerinin hiç birisi kendi hayatımızın icaplarından doğmuş metotlarla düzenlenmemiştir. İlköğretimde çeşitli Amerikan metotlarını kullanıyoruz. Orta öğretimde Fransızların kırk yıldan beri üzerinden üç değişiklik geçirdikleri programları tatbik ediyoruz. Üniversitede ise on yıl evvelinden beri geniş ölçüde Almanya’dan gelen mütehassıslar, o memleketin çalışma metotlarını hâkim kıldılar. İşte, eğitim ve öğretim hayatımızı teşkil eden bu yamalı bohçanın hiçbir tarafı bizim değildir.”

İnsan bu satırları okuyunca, her tarafı bizim olan ve asla yamalı bohça özelliği taşımayan eğitim sisteminin özlemini duymaktan kendini alamıyor.


Topçu, ilkokul öğrencilerinin nasıl eğitilmesi gerektiğine dair ilgi çekici tekliflerde bulunuyor. Merhuma göre, ilkokul bir öğretim yeri değil, eğitim yani terbiye yeri olmalıdır. Çocuğu daha fazla eşyanın isimlerini hep bir ağızdan söyleyecek tarzda öğretmek veya sadece zekânın buluş kabiliyetini işletecek metodlarla onları çalıştırmak ilköğretimden beklenen gayeye ulaştırmaz. Çocuğu önce kendi iç hayatı ile karşılaştırmak ve cemiyetin hayatı ile temasa getirmek lazımdır. Bunun için onlarda vicdan ve ahlak araştırmalarına geniş yer verilmeli, toplu tedrisin yerine münferit terbiye esası kabul edilmelidir. İlkokul öğretmeni çocuklarla teker teker meşgul olmalı, onların karakterlerini işlemeli, onları iç muhasebesine alıştırmalıdırlar.

“Günaydın çocuklar” sözüne “Günaydın öğretmenim” diye hep bir ağızdan bağıran çocukların hali papağandan farksızdır. Lakin girdiği odanın kapısını kapamak gerektiğini düşünemeyen, kâinat içerisinde nefsini kontrol altında bulunduramayan çocuklardan meydana gelecek nefsin hali acıklı oluyor. Sonra bunlardan boşuna şikâyet edip duruyoruz. Çocukluğunda böyle yetişen insan binlerce gaflet içesinde bütün ömrünü geçirmeye mahkûm oluyor.

Nureddin Topçu, “Milli Eğitim Davamız ve Düşman” başlığı altında kaleme aldığı yazısında da eğitim tarihimizin çirkin tablolarını şöyle anlatıyor:


“Devlet bir irade ise maarif onun hayat noktasıdır. İnkılabın mânâsını anlayabilenler işe her zaman ve her türlü şartlar içinde maariften başlar, maarifte bitirirler. Devletimizin büyük kurucuları olan Alparslanlar, Nizamülmülkler gibi, modern Hind dünyasını ihya eden Gandi de bu devletleri yıkılmaz, sarsılmaz maarif temelleri üstüne kurdular. O Nizamülmülklerin çocukları, o Alparslanların torunları İstiklal Harbini zaferle bitirdikten sonra, ihtirasları içinde ter dökenler şeref paylaşmaya koyuldular. İçlerinden en kabiliyetsiz olanı Lozan’a gönderildi. Memleketin sınırlarını birkaç yerde kırpıp düşmanlara teslim eden o muahede, millet maarifinin ne demek olduğunu bilmeyen dirayetsiz ellerle, Türkiye’de kapitülasyonların en tehlikeli maddesi olan ve yeryüzünde yalnız Batı müstemlekelerinde (sömürgelerinde) görülen ‘Yabancı Mektep’ imtiyazını Avrupalılara bağışladı. Şimdi o mekteplerin çatısı altında binlerce Türk çocuğuna, mazimize ait hatıraların bayrağı üstüne Avrupalıların ve Amerikalı mazisiz, mefahirsiz bezirgânların kapkara örtüsü çekiliyor.

Cumhuriyeti ilan ettik. İnkılap yapıldı. Türk’ün tarihi yazısını hatırlatıyor diye âbideler sıvalandı. İçinde Allah kelimesi ağza alınıyor diye selam değiştirildi. Cami avlusundan geçiliyor diye köyün mektebi kapandı.

Tam 27 yıl süren bu şeamet devrinde memlekette mekteplerin sayısı ve her sahada diploma alanlar çoğaldı. Lakin maarif azar azar, sanki adım adım öldürüldü. Liselerden daha doğru dürüst üç satır yazamayan gençler mezun oldu. O zamanın maarif vekilleri, fikir babası olacak olan muallimler ordusunun karşısında kaşları çatık birer birer kâbus idi. Ve kimse ağzını açamıyor, sanki her köşede bir Giyom Tel faciası herkesi bekliyordu.”

Merhum Nureddin Topçu, benim buraya ancak az bir kısmını naklettiğim fecaat tablosunu anlatmayı eğitim tarihimizin pırlanta ismi Tevfik İleri’den ve göğüs kabartıcı hizmetlerinden bahsederek bitiriyor. Milli Eğitim tarihimizin göz bebekleri diyebileceğimiz Muallim Naci, Muallim Cevdet, Muallim Mahir İz gibi donanımlı eğitimcilerimizin ve onların yetiştirdiği her anlamıyla mükemmel gençlerin çoğalmasını istiyorsak Tevfik İleri’nin açtığı yoldan yürümemiz gerekiyor.

Unutmayalım, tevfik-i ilahi refiki olan adam, adem gayyâsına düşmez!..

 

https://www.yenisafak.com/yazarlar/dursun-gurlek/nureddin-topcu-ve-milli-egitim-davamiz-4578865